Üye Kayıt
Üye Giriş
Şifremi Unuttum
Şifre kısmını unuttum yazarak giriş butonuna tıkladığınızda adresinize şifreniz gelecektir.
ÜYE OL
GİRİŞ
MENÜ
Güncel Tartışma Sanat Sanatkarlar Eğitim Yayınlar ve Koleksiyonlar Sanat Malzemeleri
 

NAKKAŞHÂNE'DEN

Siteye ekleyen : Klasik Türk Sanatlar Vakfı / Personel

NAKKÂŞHÂNE'DEN
Sûretin Nakşında Nakkâş'a Yolculuk
(2010 Eylül 17)

Sûretin nakşında her kim görmedi nakkâşını
Vâhib-i suret anın gözsüz yaratmış başını

Nesîmî

2010 Temmuz'unun 22'sinde "Topkapı Sarayı Başta Olmak Üzere Birçok Eski Eserin Nakış Restorasyonlarını Yapan Sabri İrteş Vefat Etti" haberi gönlümüze bir hüzün nakşetmişti. Duyardık ismini Baba Nakkaşların, Karamemi'lerin... İşte bir nakkaş daha Nakkâş-ı Ezel'e yürümüştü. Bir yazmanın kapağında, bir caminin mahfilinde, tavanında; bir mesnevînin sevgiliyi anlatan bölümünde gözümüze Çarpan nice ‘nakış'ların nakkaşları gibi...
Bugün 2010 Eylül'ünün 17'si... Klâsik Türk Sanatları Vakfı'nın "İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti Etkinlikleri 15 Sergi 15 Seminer" projesinin 8'incisi olan "Nakkaşhaneden" adlı sergi-seminer faaliyetinde merhum Sabri İRTEŞ'in medeniyetimize armağan ettiği onca değerli sanat eserinin dışında kıymetli nakkâşları da yetiştirip bize yadigâr bıraktığını farkettim. Başta oğlu Semih İRTEŞ olmak üzere; Mamure ÖZ ve öğrencilerinin "Nakkâşhâne" geleneğini yaşatmağa, gelecek kuşaklara aktarmağa azmettiklerini gördüm. 

Tarih içerisinde müzehhibe de nakkaş denilmiş, kalemkâra da. Resim yapana da nakkaş denilmiş, minyatür yapana da. Nakkaşlık denilince tezyinî sanatlarımız bir bir sıralanıyor zihnimizde. Hepsi iç içe geçmiş biçimde. Hepsi de farklı güzellikte. Hepsinin gerek kullanım alanı, gerekse tarz ve uygulama noktasında farklılıkları olsa da; bir güzelliği nakşetmek, renklerle bezemek anlamında nakkaşlık olarak anılmışlar.

"Nakkaşhaneden" adlı sergi tezhip, minyatür, kalemişi örnekleriyle bezenmişti. Buna farklı kalemlerden Çıkan hüsn-i hat eserlerini de ekleyelim. Semih İRTEŞ ve Mamure ÖZ Hocalarımızın öncülüğünde geleneği geleceğe taşıyan Valide-i Atik'teki "NAKKAŞHANE"den yansıyan güzellikleri ziyaretçilerle buluşmuş oldu. Özellikle Semih Beğ'in kalemişi Çalışmaları mutlaka görülmeli diye düşünüyorum. Vakfın sergi kataloğunda bu kalemişi eserlerin bulunmaması ise bir eksiklik. Ardından Semih İRTEŞ Beğ'den ‘Kalemişi'nin tekniği, uygulama alanları, üslûp farklılıkları, 16. yy. kalemişi örnekleri hakkında bilgi edindik. Semih Beğ bizleri Rüstem Paşa Camii'nden Nurbanu Valide Sultan Camii'ne, Edirne Selimiye Camii'nden Manisa Muradiye Camii'ne ve diğer 16. yy.ın nadide eserlerine gizemli bir seyahâte Çıkardı. 16. yy.ın en yetkin örneklerini ehlinin rehberliğinde ziyaret etmiş olduk. Baba Nakkâş'ı, Karamemi'yi, Şahkulu'yu; tezyinî sanatlarımıza getirdikleri üslûpları genel hatlarıyla öğrenmiş olduk. 

Bilindiği üzere Fatih Sultan Mehmed Han, dâhi bir komutan, eşsiz bir hükümdardı. Bunun yanında âlim ve şair bir sultandı. İstanbul'u ilim ve sanat merkezi hâline getirmişti. Sarayda kurdurduğu nakkâşhâneyi de bu cümleden sayabiliriz. İşte bu akşam ‘Saray Nakkâşhânesi'nin kendi dönemi ve sonraki yüzyıllardaki sanat eserlerine etkisini, herbir eserdeki nakkâşhâne üslûbunu hocamızın anlatımı sayesinde, bilgi ve idrak seviyemiz ölçüsünde anlama imkânı bulduk. Medeniyetimizin merkezi hâline gelen İstanbul'daki nakkâşhâne, tezyinî sanatlar başta olmak üzere gelenekli sanatlarımızın merkezi hâline gelmişti: "Bu eserlerin desen, tasarım ve teknik açıdan beraberlik göstermesi uygulamanın bir merkezden, Nakkaşhâneden, yönetildiği izlenimini güçlendirmektedir." 

"Yine bu dönem nakışlarında kullanılan Çiçek üslûbunun geleneğin bir merkezden yönetildiğini göstermektedir." ifadesi seminerde altını Çizdiğim diğer önemli bir tespit. Zaten gerek bezeme sanatlarında gerekse edebî sanatlarda Çiçek üslûbu (en belirgin olarak da lâle, gül, karanfil ve sümbüle dayalı Çiçek üslûbu) nun etkisini aÇıkça görmüyor muyuz? Mesela Fuzûlî'nin


Çıhdı yaşıl perdeden arz eyledi rûhsâr gül
Saldı mir'at-ı zamîr-i pâkden jengâr gül


beytinde ‘gül' motifi bizi gönüllerden pası alan bir sevgiliye, Efendimize ulaştırıyor. Bir caminin mahfilindeki bir gül motifi de bizde aynı duyguları uyandırıyor. Uyandırmıyorsa vah bize eyvah bize... 

Bu seminerde sahip olduğumuz eşsiz kültür hazinelerinin kıymetini bilemediğimizi, onları yeterince koruyamadığımızı; hatta bu eserlerle ilgili olarak ne kadar cahil, bilinçsiz ve hoyrat olduğumuzu da bir kez daha örnekleriyle farkettik. Düşünün ki tarihî ve sanat değeri eşsiz olan pek Çok kalemişi eserimiz (benzer diğer sanat eserlerimiz gibi) ilgisizlikten, bilgisizlikten, sahipsizlikten ya yok olmuş, ya yıpranmış, yıpratılmış yahut da sıradan bir ahşap muamelesine maruz kalarak üzerlerinde hoyratça tasarrufta bulunulmuş. Oysa her bir nakış bizi nakkâşa ulaştıran bir güzellikken, biz bu güzellikleri görmeden seyretmiş, gözbebeğimiz gibi koruyamamışız. Bu tarz faaliyetlerin geniş kitlelerde sanatımıza, tarihî miraslarımıza karşı muhabbet ve duyarlılık etkisi oluşturacağı kanaatindeyim. Bu cümleden olarak; Klâsik Türk Sanatları Vakfı'nın ve Nakkâşhâne'nin tüm mensuplarını böylesi değerli Çalışmaları sebebiyle gönülden kutlamak gerekiyor. 

Nakkâşlar her bir güzelliği nakşede dursun; her nakışta Nakkâş'ı görmeği murad eden ve geçmişimizin kültür hazinelerine layıkıyla sahip Çıkabilen bir millet oluruz dileğiyle yazımı sonlandırıyorum...

Süheyl Salih SULAK

..

19.04.2019
26.04.2017
24.12.2014
31.10.2014
07.04.2013
21.03.2013
17.01.2013
24.12.2012
22.03.2011
19.03.2011
08.11.2010
18.09.2010
07.09.2010
10.07.2010
22.05.2010
desendesign.com Her Hakkı Saklıdır rss ile takip edin