Üye Kayıt
Üye Giriş
Şifremi Unuttum
Şifre kısmını unuttum yazarak giriş butonuna tıkladığınızda adresinize şifreniz gelecektir.
ÜYE OL
GİRİŞ
MENÜ
Güncel Tartışma Sanat Sanatkarlar Eğitim Yayınlar ve Koleksiyonlar Sanat Malzemeleri
 

İSTANBULUN İZİNDEN ANADOLUDAN ÇİZGİLER

Siteye ekleyen : Klasik Türk Sanatlar Vakfı / Personel

2011 yılında gerçekleştirilecek 8 sergi 8 seminer projesinin ikincisi olan “İstanbul’un İzinde Anadolu’dan Çizgiler” adlı Hattat Mehmet Memiş ve Talebelerinin eserlerinden oluşan sergi ve Prof. Uğur Derman’ın oturum başkanlığında, Hattat Hasan Çelebi, Hattat Hüseyin Öksüz ve Yard, Doç. Dr. Mehmet Memiş’in konuşmacı olarak katıldığı güzel bir seminere misafir olduk.

21 Haziran 2011 tarihinde Altunizade’de gerçekleştirilen sergide Mehmet Memiş ve yine O’nun yetiştirmiş olduğu talebelerine ait birçok eser de sergide yer aldı.

Seminere oturum başkanlığı yapan Prof. Uğur Derman; hat sanatına başkent olmanın İstanbul için büyük bir şeref olduğunu ve hat sanatı İstanbul’dan uzaklaştığı anda ise mükemmeliyetini kaybettiğini söyledi. Zaman içinde Türkiye’nin Çeşitli yerlerine bu sanatın yayıldığını, (mesela; Şeyh Hamdullah’ın oğlu yeni fethedilmiş olan Mısır’a gidip orada kalmış, Büyük Hafız Osman Edirne’ye taşınıp orada talebeler yetiştirmiş, Yedikuleli Abdullah Edirne’de talebeler yetiştirmiş) nihayetinde hat sanatı İstanbul aşısı alınca her yerde daha iyi yere geldiğini anlattı.

Uğur Derman ilk sözü Mehmet Memiş’in ilk hocası olan Hüseyin Öksüz’e verdi. Hüseyin Öksüz, hat sanatının İstanbul’da neşv-ü nemâ bulduğunu, İstanbul’un İslâm Medeniyeti’nin en büyük şehirlerinden biri olduğunu söyledi ve İstanbul’daki sanatçıların Çoğunun İstanbul doğumlu olmadığını ekledi. 

Çalışmalarına bir dönem mektup ile devam ettiğini söyleyen Öksüz, Ta’lik yazmak istediğinde hocası Hamit Aytaç ‘ın “Sülüs yazan hepsini yazar” dediğini anlattı. Konya’da görev yaptığı Enstitüde Mehmet Memiş’in derslere 4 yıl devam ettiğini ve yine Enstitüden Fevzi Günüç, Mehmet Özçay, Mehmet Memiş ve Erol Dönmez ilk icazet verdiği talebelerinden olduğunu söyledi.

Bir zamana kadar Hamit Aytaç’tan başka hattat tanımadığını söyleyen Öksüz,” tâ ki koleksiyoncu Ziya Aydın’ın (kendisine) incelemek için getirdiği yazıları görene dek” dedi ve o zaman “başka hattatlar da varmış” dediğini paylaştı bizlerle.
Hüseyin Öksüz konuşmasını veciz bir söz ile noktaladı: “Kalemimizin cürmü küçük ama hükmü Çok büyük.”

Seminerin ikinci konuşmacısı olan Hattat Hasan Çelebi sözlerine “İstanbul bir manken gibi” diyerek başladı ve “Hangi sanatı ararsanız bulmak mümkün” diyerek cümlesini tamamladı.

Nabati yazısının tek başına gelişmediğini, diğer kabileler ile geliştiğini ve güzelleştiğini, nihâi şekline de İstanbul’da vardığını söyleyen Çelebi, “İstanbul’da nereye baksanız bir sanat eseri ile karşılaşmak mümkün” dedi.

“Yapılanın daha iyisini yapmadıkça yapılmış olana kusur bulmak doğru değildir” sözü ile bize ders veren Çelebi, sözlerine hocası Necmeddin Okyay ile anılarını anlatarak devam etti. 

“Eskiden bir ‘vav’ boğazı geçiriyordu, şimdi dünya turu yaptırıyor” diyen Çelebi “Her mesleğin her sanatın bir edebi, bir namusu vardır. Namusunu muhafaza etmek gerekir. Sanatımızı bozmak isteyenler de Çok (şöhret olmak için)” dedi. Hat sanatının resim ile kesinlikle karıştırılmaması gerektiğini, hat ve resim birlikte olmamalı, buna karşı olduğunu vurguladı. 

Seminerin son konuşmacısı olan aynı zamanda sergiye de ev sahipliği yapan Mehmet Memiş, sanat merakının lise yıllarına dayandığını söyledi. “Gördüğüm yazıları boyaları kalemlerle amatörce taklit ediyordum, tâ ki fakülteye kayıt yaptırasıya kadar” dedi. Fakültede Hüsn-i Hat dersinin seçmeli ders olduğunu görünce gözlerinin içinin güldüğünü ve hemen o derse kayıt yaptırdığını anlattı.

Hat serüvenine Konya’da Hüseyin Öksüz ile başlayan Mehmet Memiş, sülüs ve nesih dersleri aldı. 1980’ lerde başlayan derslere, 1985’te İstanbul Kadıköy’de bir ortaokula öğretmen olarak atanmasıyla hocasının tavsiyesi ile Hattat Hasan Çelebi ile devam etti. Bir sene kadar da Merhum Prof. Dr. Ali Alparslan’dan ta’lik ve divani meşk ettiğini anlatan Memiş, Yüksek Lisans’a başlayınca ara vermek zorunda kaldığını söyledi.

Muhittin Hoca’nın ısrarı ile Urfa’da göreve başladığını anlatan Mehmet Memiş, daha ilk gittiği gün, bugünleri hayal ettiğini ve bu hayalinin de bugün gerçekleştiğini söyledi. Sergide yer alan eserler arasında da Urfa’da yetiştirdiği talebelerinden beş- altı kişinin de eserinin bulunduğunu bildirdi. Urfa’da altı yıl kadar ders veren Mehmet Memiş, derslerinde ilerleyenlerin Çalışmalarına mektupla devam ettiğini, altı kişinin icazet seviyesine geldiğini, Anadolu’nun birçok ilinde onların da bu sanatı öğretmeye devam ettiğini söyledi.

Marmara Depremi’nin olduğu yılda Sakarya Üniversitesi’ne geçiş yapan Mehmet Memiş, deprem sonrasında toparlanıp yeni bir kurs başlattığını, bunun sadece Sakarya ile sınırlı kalmayıp İzmit’te de talebelerinin olduğunu söyledi.

Son zamanlarda eserlerinde Mehmet Râmi imzasını kullanan Mehmet Memiş “Esasında talebenin hocasının ayağına gitmesi gerekir. Şimdi ise hoca talebenin ayağına gitmeli” diyerek sözlerini noktaladı.
***

Bir bahçıvana tohumdan Çiçeğin büyüdüğünü görmek ne kadar haz veriyorsa, atılan tohumların Anadolu’nun her bir köşesinden ağaç olma yolunda ilerlemesini görmek de bir hoca için bir o kadar keyif vericidir.

Merhum Hamit Aytaç’la devam eden silsile, Hüseyin Öksüz, Hasan Çelebi, Ali Alparslan ve Mehmet Memiş ile beraber Maraş, Bursa, İzmit, Urfa, Sakarya ve İstanbul’da zincirin ucuna halkalar eklemeye devam ediyor. 

Mehmet Memiş, sergide yer alan eserler için “Elbette bu Çalışmalar kusurdan hâli değildir. Temennimiz bu Çalışmaların güzeli aramak yolunda atılmış mütevazi adımlar olarak kabul edilmesidir” diyor. Biz de onun temennisine katılıyor ve bu silsilenin en güzele doğru ilerlemesini temenni ediyoruz.

Songül YALçIN
Fotoğraflar: Ayşe E. S. ÇELİK


18.05.2017
18.05.2015
31.12.2014
28.03.2012
20.11.2011
07.04.2011
22.03.2011
12.12.2010
08.11.2010
17.09.2010
04.09.2010
01.07.2010
30.05.2010
27.03.2010
26.10.2009
desendesign.com Her Hakkı Saklıdır rss ile takip edin