Üye Kayıt
Üye Giriş
Şifremi Unuttum
Şifre kısmını unuttum yazarak giriş butonuna tıkladığınızda adresinize şifreniz gelecektir.
ÜYE OL
GİRİŞ
MENÜ
Güncel Tartışma Sanat Sanatkarlar Eğitim Yayınlar ve Koleksiyonlar Sanat Malzemeleri
 

Ayasoyfa Levhaları

Siteye ekleyen : Klasik Türk Sanatlar Vakfı / Personel


Hat tarihimizin mektep sahibi Üstadlarından Kadıasker Mustafa İzzet Efendi'yi hat sanatında ölümsüz kılan her halde Ayasofya Cami-i Şerifi'ni süsleyen kubbedeki Nur Ayeti'nden bir bölüm ile sekiz adet ismi ihtiva eden muhteşem levhalardır. Bu cesâmette, bu güzellikte ve bu mükemmellikte 150 senedir henüz hiçbir yazı da yazılabilmiş değildir.

Yuvarlak olan işbu levhaların çapı 7,5 metre, harf kalınlığı ise 35 cm.dir. Bu levhalarla ilgili Erdem Yücel’in makalesinde çap olarak 8 metreden söz ediliyor. Harf kalınlığı ise yine 35 cm. Elde bulunan arşiv vesikalarına göre bu çap 6,94 metre. Çünkü bu vesikada sekiz tane levhanın çevre uzunluğu 230 zira’ 6 parmak (174,34 m.+ 18,6 cm. = 174,52 m.) olarak kayıtlı. Bu rakamlardan hareketle yapılan hesaplama neticesi ortaya 6,94 rakamı çıkıyor.

Dr. Mimar Aras Neftçi, bu işe delalet ederek modern usullerle yaptırdığı ölçümle de 7,5 m. rakamını verdi ki bu da önceki bilgilerin tasdiki anlamına gelmektedir.

Bu levhalar hat sanatının ihtişam ve azametini yansıtan gerçek birer âbidedir. Celî sülüsün Mustafa Râkım eliyle kat ettiği merhale ve aldığı mesafe en bâriz şekilde bu levhalarda görülebilmektedir. Ayasofya’yı süsleyen bu levhalar, hacim itibariyle daha önce aynı yerde bulunan Tekneci-zâde İbrahim Efendi’ye ( ? – 1688 ) ait yazıların aşağı–yukarı tekrarı ise de yazıların nefaset ve necâbeti bakımından onlardan çok üstündür. Bu birinci şık, ikinci şık ise, onlar dört köşe iken bunların yuvarlak olması. Ayrıca Tekneci-zâde’nin levha sayısı altı olduğu halde Kadıasker Mustafa İzzet Efendi’nin yazdığı levha adedi sekizdir. Hasan ve Hüseyin (R.A) isimlerinin bu tamir sırasında yazıldığını yine bu belgelerden anlıyoruz.

Bu yazılarla ilgili Osmanlı arşivinde önce iki belge çıktı. Üç-dört sene sonra esas tamir kayıtlarını ihtiva eden defterler bulundu. Bu defterlerdeki bilgilere göre 3 Mart 1847 tarihinde devrin padişahı Abdülmecid Han’dan alınan bir irade ile Ayasofya’nın tamirine karar verildiği anlaşılmakta. Ama bu irade alınmadan önce de birtakım keşiflerin yapılıp defterlerin tanzim edildiği görülüyor. Bu tamir sırasında yapılan masrafların çok ciddî bir şekilde defterlerinin tutulduğu aşağıda gelecek olan cetvellerden anlaşılmaktadır. Kaldı ki bu cetveller sadece Ayasofya’nın yazılarından ibaret değildir. Diğer kısımlarla ilgili olarak da çok zengin ve etraflı bilgiler mevcuttur. Fırça yapmak için kaç dirhem kıl alındığına kadar. Kaç kişinin çalıştığı, geldiği-gelmediği gün sayısı... gibi teferruatı günbegün görmek mümkün.

Haftalık olarak tutulan bu defterlerin birincisi 18- 25 07. 1847 (6-11 Şaban 1263) arası haftayı, sonuncusu ise 7. 11. 1849 (21 Z.1265) tarihini taşımaktadır. Cami-i Şerif’in resmen tekrar ibadete açılışı 7 11. 1849 (19 Ş. 1265) olduğuna göre Kasım ayına kadar yapılan masraflar muntazam bir şekilde kayda geçirilmiştir.

Bu yevmiye defterlerinin hat bakımından talihsiz tarafı; bu işte çalışan İzzet Efendi’den başka iki hattattan birinin adının olmamasıdır. Hattatların ücretleri yevmiye değil aylık olarak ödenmiş. İsmi bilinen zat Ömer ama diğeri mechul. Ömer Efendi’nin maaşı 100 kuruş, diğerinin ki ise 750 kuruş. Bu miktar bir ödeme ilk önce 27 Ekim- 2 Kasım 1847’de (29 Za-5 Z.1263) yapılmış. Dolayısıyla bu levhaların yazılmasına başlangıç olarak bu tarihi kabul edebiliriz.

750 kuruş maaşlı zatın Şefik Bey olma ihtimali var. Çırçırlı Ali Efendi’nin de bu işte çalıştığı rivayeti var ise de mevcut belgelere göre bu rivayeti doğrulamak mümkün görünmemektedir. Gerçi belgelerde “Şefik Beyefendi” şeklinde bazı kayıtlar var ise de bu zat o günlerde Evkaf nazırı olan “ Rütbe-i ûla sınıf-ı evvel (ferik, tümgeneral) ricalinden” Ali Şefik Bey (? – 18.06.1867)’dir. Bu zat 14 Eylül 1848’den Mart 1850’ye kadar Evkaf Nezareti’nde, daha sonraları ise vezir (paşa) rütbesi ile birçok devlet hizmetinde bulunmuş bir kişidir. Hattat Mehmet Şefik Bey değildir.

Bu belgelerde hattat kelimesi kullanılmamış. Hattat yerine, çok eski zamanlarda hattat anlamına gelen ve arşiv belgelerinde de zaman zaman görülen muharrir sözü geçiyor. Buna benzer ve bunu hatırlatan bir başka isim bahriye vesikalarında görüldü ki bu ismi de hat sanatı adına bir çeşni, bir zenginlik saymak lazım. 1775 tarihli bir belgede hattat Süleyman Râtip Efendi’nin memuriyet unvanı olarak “ muharrir-i kıç “ tabiri yer alıyor. Bu zat o tarihlerde tersanede inşa olunan gemilerin kıç tarafına gemi isimleri, tuğralar ile bazı âyet-i kerime ve hadis-i şerifler yazmakla görevli imiş.

Bu levhaların yapımında emeği geçen diğer kişiler ise nakkaşlardır. Nakkaşbaşı Abdullah isminde bir zatın başkanlığında beş kişi bu işe emek vermiş. Bunların isimleri: Osman, Mehmet, Bekir, Arap Said ve Mısırlı diye kayıtlı bir zat. Yalnız nakkaş adedi sabit değil. Nakkaş başı olarak bazen da Hüseyin ismi geçmektedir. Levha nakkaşlarının tamamı müslüman. Gerek Ayasofya inşaatının çeşitli alan ve safhalarında ve gerekse levhaların bazı kısımlarının hazırlanmasında birçok gayr-i müslim çalıştığı halde yazıların bizzat nakşedilmesi işini yukarda adları geçen zevat yaparken Dimitri ve Andon isminde iki kişi de levhaların kenar oymalarını yapmış.

Levhaların marangozu belli olmamakla birlikte levhaların ıhlamur ağacından yapıldığı, ıhlamur kerestesinin de tersaneden sağlandığı kayıtlarda görülüyor. Mevcut defterlerin noksan olması en çok bu ıhlamur ağacıyla ilgili kayıtlarda ortaya çıkıyor. Bu levhaların bel kemiği mesabesinde olan ıhlamurdan bahis oldukça az. “Levhalar için emaneten ambar-ı âmireden ahz olunan zükak 3 adet “ kaydı levhaların kaba işçiliğinin Ayasofya dışında yapılıp hazır parçalar halinde Ayasofya’ya getirildiği ve orada monte edildiği anlaşılıyor. Nitekim listede görülecek bir kayıtta ıhlamur desteleri nakliyesi için yapılan bir ödemeden söz edilmekte. Bu ıhlamur destelerinin monte işinde büyük mengeneler kullanıldığı ise yine mevcut belgelerde kayıtlı. Ambar-ı âmirenin nerede olduğuna dair herhangi bir bilgi yok ise de o tarihte Kasımpaşa, Çukurhamam ve Üsküdar’da üç büyük ambar olduğunu biliyoruz. Burada sözü edilen ambarın Kasımpaşa ambarı olması lazım geliyor. Çünkü tersane o zaman Kasımpaşa’da idi.

Bu levhaların ıhlamurdan yapılmasının başlıca sebepleri ise: Evvela bu ağacın hafif olmasıdır. Diğer sebep ise; neme karşı dayanıklı oluşu ve kısa zamanda çarpılıp bozulmadan uzun yıllar sağlam kalabilmesidir.

Belgelerde yine bu levhalara işaretle “levhalar için, elvâh-ı şerîfe mesarifine mahsûben, muhalledât için, hutût u şerife için...” gibi başlıklar altında bir takım malzeme ve masraflar yazılı. Ancak net bir şekilde levhalara işaret etmeyen veya benzeri bir adın yer almadığı kayıtlar şüphelere sebep oldu. Çünkü bu malzemeler koca bir inşaat sırasında başka işlerde de ortaklaşa kullanılmış olabilir. O bakımdan yukarıdaki kayıtların bulunmadığı, yazı ve levhalara kesin bir atfın yapılmadığı malzemeler listeye alınmadı. Ama ne yazık ki bu defterler hem tamam değil, hem de bir kısmı çürük. Kayıtta görülen defter sayısı 52, çürük defter sayısı ise 3’tür. Bazı defterlerde ise bu levhalarla alakalı herhangi bir kayıt yoktur.

Belgelerin Mahiyeti

Levhalara veya muhalledâta dair bulunan ilk iki belgede Mustafa İzzet Efendi'nin ismi açık bir şekilde zikredilmemektedir. Zaten bu tip belgeler arşivde çok fazladır ve şöhreti daha az olan şahısları teşhis de bir hayli güç, çoğu zaman da imkânsızdır. Sadaret'e hitaben yazılan bu belgelerden birincisi şöyledir:

"Tamiri hâlen devam eden büyük Ayasofya Cami-i Şerifi'nde Lafza-i Celal, İsm-i Celil-i Hazreti Nebevi ve Çehar-ı Yâr-ı Güzin Hazretlerinin isimlerinin yazılı olduğu büyük levhaların yenilenmesi lazım geliyordu. İşbu mübarek levhaların yeni baştan yazılıp asılmak üzere ikinci İmam [Mustafa İzzet] efendi hazretleri celi yazıları yeniden yazıp resmetmiş olup Hasan ve Hüseyin (RA) isimlerini de ayrıca ilave etmiş bulunmaktadır. Bu hususta adı geçen efendi birkaç aydan beri doğrusu çok çalışmış ve şu anda levhaların hepsini de bitirmiş vaziyettedir. Adı geçen bu mübarek levhaların hem çok büyük olmaları hem de efendinin bunların tanzimi hususunda gösterdiği gayret padişahın ihsanına lâyık bulunmuştur. Cami-i Şerif tahsisatından veya oradan olmazsa Evkaf Hazinesi'nden ismi geçen efendiye [M. İzzet] münasip miktar atıyye ihsan buyurulmak üzere durum padişahın bilgisine sunulmuştur. Sadaret'çe icabına bakılması..." 03. 03. 1848

İkinci belge ise Sadaret'in durumu saraya arzıdır.

"Hünkâr ikinci imamı efendi hazretleri padişahın büyük hayır eserlerinden olup halen tamiri devam etmekte olan Büyük Ayasofya Cami-i Şerifi'nin en bahtiyar süsü-mesabesinde- olan mübarek levhaları yazıp resmetmeğe muvaffak olmuş bulunmaktadır. Bu büyük ve hayırlı işten dolayı padişahın ödülüne layık olduğunu da ispat etmiş olan Efendi, padişahın en has duacılarından ve maarif işlerine de hakkıyla vâkıf bir kişidir. Her cihetle padişahın ihsanına da lâyıktır. Mezkûr camiin 64 senesi Mart’ı mizanına konulacak yeni tahsisatından adı geçen Efendiye 100.000 Kuruş atiyye ihsanı için irade-i seniyye alınması lüzûmu Reis Paşa [Meclis-i Vâlâ reisi], Maliye Nazırı ve müsteşarı efendi ile görüşülmüştür. Bu hususta padişah iradesi nasıl çıkarsa ona göre muamele yapılacağı beyanı ile işbu Sadaret tezkiresi yazıldı.” 6 Mart 1848 ( 30 Ra. 1264 )

Sadaret'in bu arzına saraydan şu cevap gelmiştir:

“Almakla bahtiyar olduğum sadaret tezkiresi Abdülmecid Han tarafından görülmüştür. Gerçekten de mezkûr efendinin bu hayırlı hizmetinden dolayı padişahın mükafaatına layık görülmesi padişahın şânından olduğu muhakkaktır. Kendisi, ayrıca padişahın en has duacılarından ve maarif işlerine de cidden vâkıf bir kişidir. Düşünüldüğü ve istenildiği şekilde Cami-i Şerif'in yeni tahsisatından Efendi'ye 100.000 Kuruş atiyye verilmesi için padişahtan irade çıkmış bulunmaktadır. Mucibine göre gerekenlerin yapılması.” 8 Mart 1848 (2 R. 64)
Üzerinde tarih olmamakla beraber bir başka belgede 13 Temmuz 1848’de veya buna yakın bir tarihte İzzet Efendi’ye 200 kese (100.000 kuruş) ihsan olunduğu kaydı bulunmaktadır. Bu paranın 8 Mart’ta verilen 100.000 Kuruş’la aynı olup – olmadığı da tam anlaşılamadı. Yalnız bu belgeden 200 kesenin maliye hazinesinden verildiği anlaşılıyor.

27 Ekim 1849’da hünkâr Başimamı olan Kadıasker Mustafa İzzet Efendi’ye Sultan Abdülmecit Han aldığı yalının borcunu ödeyebilmesi için 207.314 Kuruş ihsan etmiştir.

Mustafa İzzet Efendi mezkûr yalıyı adaşı ve ta’lik hocası Yesârî-zade Mustafa İzzet Efendi’nin veresesinden almış idi.

Diğer Masraflar

Osmanlı Arşivi’nde yapılan araştırmalar sonucu sonradan ele geçen bir takım belgelerde levhalar için yapılmış masraflar ortaya çıktı. Mustafa İzzet Efendi’ye verilen meblağ hariç toplam maliyeti 112 989 Kuruş 20 Para olarak çıkan bu masrafları cetvel halinde yazmak icab ederse durum şöyledir:

Defter numarasıMasrafın cinsiÖdenen miktarEV. 13171 (08- 14. 11. 1847)Maaş-ı muharrir750 kuruşEV. 13180 (07- 11. 12. 1847)Maaş-ı muharrir750 “EV. 13295 (03- 8. 01. 1848)Oymacı Dimitri’ye1000 “EV. 13302 (10- 15. 01. 1848)Oymacı Dimitri’ye750 “Levha muharriri100 “EV. 13306 (18- 23. 07. 1848)Levha (baş) nakkaşı (6 gün x 12 Kuruş) 82 “Levha nakkaşları, 3 kişi ( 6 gün x 11 kr.)198 “EV. 13322 (28. 02 – 04.03. 1848)Levhalar masrafına mahsuben5000 “EV. 13325 (06- 11. 03. 1848)Levha muharriri100 “Maaş-ı muharrir750 “EV. 13330 (13- 18. 03. 1848)?EV. 13372 (20- 25. 03. 1848)YokEV. 13376 (03 – 8. 04. 1848 )?EV. 13386 (10 –15. 05. 1848 )Maaş-ı muharrir750 “Levha muharriri100 “Cenova isfidacı (üstübec)240 “Fırça kılı (1 okka )80 “EV. 13397 (01- 6. 05. 1848 )Ihlamur deste nakliyesi (50 x 3,5)175 “EV. 13403 (08- 13. 05. 1848 )Maaş-ı muharrir750 “Levha muharriri100 “Nemçeli Marinevek’ten levhalaraYelken bezi (15 top x 320)6300 “Levha masraflarına mahsuben ale’l hesab3000 “EV. 13405 (15 – 20. 05. 1848)M ?EV.13422 (05 – 10. 06. 1848)Maaş-ı muharrir750 “Levha muharriri100 “EV. 13414 ve 13451numaralı bu iki defterin kayıtları aynı olduğundan ortak olarak yazıldı.

(25. 07. 1848 )

[İzzet Efendi’nin] tezkiresi mucibince Muhalledat ve yazıların tanzimi masrafı9000 “

(24. 09. 1848 )

[İzzet Efendi’nin] talebi üzerine altın varak ve muhalledat masrafı olarak verilen10000 “

(13. 12. 1848 )

[İzzet Efendi’nin] tezkiresi üzerine altın varak ve muhalledat masrafı olarak verilen15000 “EV. 13456 (08- 13. 08. 1848)Levha [baş] nakkaşı, bir kişi (5 günx12 kr.)60 “Levha nakkaşları,üç kişi (3x 5 gün x 11 kr.)165 “Maaş-ı muharrir750 “Levha muharriri100 “EV. 13505 (18. 11. 1848)Sekiz kıt’a kebir levhaların etrafına (yapılan) avadanlıklı oymaların yaldız mesarifi20160 “EV. 13433 (07- 12. 04. 1848)Revgan-ı neft (neft, petrol yağı) (12,5 kıyye x 8 kr.)102 “Revgan-ı bezir-i matbuh (fırınlanmış bezir yağı) 11,5 kıyye (okka) x 6 kuruşRevgan-ı bezir-i ham (ham bezir yağı) (8,5 Kıyye x 5 Kuruş )43,5 “ 10 paraFrenk sandalosu (sandalyesi ?) (30 x 4)120 “Mısır sandalosu (40 x 5 )200 “Yeşil ? ( 6 top x 12 krş )72 “Mordeseng (kurşun asiti) (4 kıyye x 8 kr.)32 “Sülyen (4 kıyye x 7 kr.)28 “A’lâ sarı (2 kıyye x 30 kr.)60 “Fırça kılı (10 Para x 200 dirhem = 2000: 40)50 “Kubbe isfidacı (40 kıyye x 30 para= 1200: 40 )29 “Saplı fırça (5 adet x 10 kr.)50 “Cenova isfidacı (1 sandık x 110 kr.)110 “Levha nakkaşlarının mesarifi40 “Levha bezlerine terzi ücreti (6 kişi x 50 kr.)300 “EV. 13443 (11- 16.07. 1848)Maaş-ı muharrir750 “Levha muharriri100 “Levha nakkaşbaşısı 1 kişi (6 gün x 12 kr. )72 “Levha nakkaşı 3 kişi (18 gün x 11 kr.)198 “Cenova isfidacıToz yeşilA’lâ yeşilMalta siyahı (dört kalem malın toplamı)1078 “EV. 13454 (16.08.1848)Levha nakkaşı 4 kişi (25 gün x 11 kr.)275 “EV. 13459 (15- 20.08. 1848) Levha nakkaşı 4 kişi (17 gün x 12 kr.)204 “E.V.13462 (22- 27.08. 1848)Levha nakkaşı 3 kişi (18 gün x 12 kr.)216 “Yazılara battal kâğıt 340 x 25 para = 8500: 40)212,5 “EV. 13466 (29.08 -3.09.1848)Levha nakkaşı 4 kişi (10 gün x 12 kr.)120 “Oymacı amelesi 4 kişi (8 gün x 12 kr.)96 “EV. 13487 (24. 11. 1848)Oymacıbaşı Andon ve Dimitri’ye2000 “(05. 10. 1848 )Kırtasiye parası, Hacı Mehmed Ağa aracılığıyle32 “(20. 10. 1848 )Boya çömleği ve tutkal102, “ 10 p.(26. 10. 1848 )Levha bezi hamaliyesi6 “(04. 11. 1848 )Kırtasiye ücreti100 “(14. 11. 1848)Levha bezleri için iplik parası5 “(18. 11. 1848)Fossati Kalfa ma’rifetiyle levhalar için alınan Moskov bezi pahası?(20. 11. 1848)Levhalar için Amerikan bezi16 “(27. 11. 1848)Kırtasiye ücreti (100 x 2)200 “(27. 11. 1848)Levha Muharriri Ömer Efendi’nin aylığı (Eylül ayı)100 “(28. 11. 1848)Levha bezleri için terzi ücreti50 “(29. 11. 1848)Levha bezleri ücreti, çadırcıya100 “(29. 11. 1848)Levha Muharriri Ömer Efendi (Teşrin-i Evvel / Ekim ayı)96 “(23. 01. 1848)Levha bezi terzi üstadiyesi70 “(24. 12. 1848)Levhalara mahsuben Kabasakal bezir yağı parası50 “(15. 01. 1849)Levhalara mahsuben Kabasakal bezir yağı parası67 “(02. 01. 1849)Kırtasiye parası, Hacı Mehmed Ağa aracılığı ile12 “(19. 01. 1848)Oymacı Dimitri’ye500 “(20. 01. 1849)Levha muharriri Ömer Efendi’nin aylığı,(Teşrin-i Sâni / Kasım ayı )100 “(29. 01. 1849)Levhalara pûşîde (örtü) için Amerikan bezi87 “E.V. 13483 (14. 12- 12. 10. 1848)Levhalar için mu’tad masraf20 “E:V. 13486 (17. 12- 22. 12. 1848)Daire şeklinde 8 adet levhanın kenar oymalarını yapan Dimitri’ye verilen para. Bu paranın 1006 kuruş’u 12. V. 1848’de verilmiş5756 “Dimitri’ye ödenen 5756 Kuruş; ( 500, 500, 750, 500, 1000, 1000, 500 olarak 7 taksitte verilmiş)8 adet levhanın tezhibi için altın varak12663 “Ömer Efendi... levha, meclis tarafından100 “Kubbe yazıları için verilen para7000 “Hünkar mahfeli kapısının yazıları için verilen para1470 “Hünkar mahfeli sokak kapısı üzerindeki tarih taşının yazıları için (3,79 x 0,76m)600 “(Bu paranın 400 Kuruş’u mermer, 200 Kuruş’u yazı için)


Hattat Ömer Efendi

Ayasofya’yı süsleyen ve her biri bir “kurs-u ufuk ârâ-yı kamer” olan bu levhalarda emeği geçen bu zatı bu vesile ile tanımak nasib oldu. Şahsen herhangi bir yazısını görmedim. Hat sanatındaki derecesini de bilmiyorum. Bu zatın herhangi bir memuriyette bulunup- bulunmadığı, bulundu ise nerede çalıştığı, maaşının miktarı ne kadardı? Bu levhalardaki hizmeti ek bir iş mi, yoksa asıl işi miydi? Bu suallerin cevabı da şu anda yoktur. Ömer Efendi veya Ömer efendiler hakkındaki mevcut ise bilgiler şöyle:

1. 1846- 1848 ( H. 1262- 64) yıllarında merhum olduğu anlaşılan bir Hattat Ömer Efendi var. Ama bu zatın bu işle bir ilgisinin olamayacağı kesin. Bu zatın zevcesi Emine Hanım mezkûr yıllarda aylık 150 Kuruş maaş alıyormuş.

2. 30 Mart 1851 tarihine yakın bir zamanda vefat eden Hattat Ömer Efendi’nin eşi Emine Hanım’a 150 Kuruş maaş bağlanmış.

Bu Ömer Efendi'nin Sivaslı Ömer Vâsıf Efendi olması muhtemeldir. Sivas mahkemesi sicillerinde şöyle bir kayıt vardır:

Sivas'ın Köhnecivân Mahallesi ahâlîsinden olup İstanbul'da hastanede vefât eden Kayalıoğlu Ömer Vâsıf bin Ali bin Osmân'ın verâseti kızları Şefika, Şerife, Esma, Zeyneb ve eşi Emine binti Ebu Bekir ile amcazadesi Osman bin Hasan'a ait olmakla 5.L.1269 (12.06.1853)... "

3. 30 Mayıs 1853’den kısa bir müddet önce vefat etmiş başka bir Hattat Hafız Ömer Efendi daha var. Bu kayda göre ise, bu zatın kızı Fatma Hanım’a bu tarihte 125 Kuruş maaş bağlanmış. Bu hanımın o tarihte Şehzadebaşı’nda ikamet ettiği de kayıtlı. Bu üç Ömer Efendi’nin arasında net bir yakınlık görülmüyor. Sadece bu Fatma Hanım ikinci maddedeki Emine Hanım’ın kızı olabilir. Eğer Mayıs 1853’te bu hanım öldüyse onun maaşından 125 Kuruş’un kızına bağlanmış olduğu akla geliyor.

Mezkûr Ömer Efendi’nin 100 kuruşun dışında başka bir maaşı yoksa bu üçünün de bu levha Muharriri Ömer Efendi ile bir ilgisi olamaz. Çünkü ailelere bağlanan maaşlar bilinen arşiv kayıtlarına göre, çoğu zaman esas maaştan belli bir miktar düşük veya aynı olabiliyordu.

Bu şıkta bahsi geçen Hattat Hafız Ömer Efendi, Rağıb Paşa Mektebi meşk hocası olan Ömer Efendi olabilir. Çok yaşlı olduğu için 23. 05. 1826’da bu işten feragat eden Hafız Ahmet Efendi’nin yerine bu göreve gelmiş ve bu vazifeyi 29. 07. 1827’ye kadar ifa etmiştir.

23. 05. 1826 günü Rağıb Paşa vakfının mütevelliyesi ve Paşanın da kızı Lebibe Hanım’dan torunu Nebile Hanım’ın arzı ve şeyhülislam Kadı-zade Mehmet Tahir Efendi’nin de işaretleriyle bu göreve gelmişti. Mezkûr tarihli muhasebe kaydı şöyle:

[Ragıb Paşa] vakfından almak üzere yevmiye 10 Akçe vazife ile haftada iki gün mekteb çocuklarına talim şartıyle meşk hocası olan Hafız Ahmet Efendi yaşlı ve bu hizmeti yapmaktan da âciz olduğuna binaen kendi rızasıyla elindeki tezkireyi vermiştir. Mutasarrıf olduğu bu görevi erbab-ı istihkaktan Hattat Hafız Ömer Halife ibni Halil’e feragatla bu işten el çekmiştir. Vakıf nazırı Şeyhülislam Kadı-zâde Mehmet Tahir Efendi’nin işaretleri mucibince rüus da verilerek [Ömer Efendi’ye bu görevin] tevcih olunduğuna şerh verildi.”Hafız Ömer Efendi bu görevde on dört ay kalmış bu süre sonunda bu görevden o da feragat etmiştir. Bu husustaki Evkaf Müfettişliği’nin arzı şöyledir:

Şeyhülislam olan zevatın nezaretinde bulunan vakıflardan eski vezir-i a’zam merhum Mehmet Ragıb Paşa vakfından almak üzere günde 10 akçe ücret ile İstanbul’da Koska yakınlarında inşa eylediği mektebde haftada iki gün çocuklara hat hocalığı cihetine mutasarrıf olan... Ömer Halife bin Halil mutasarrıf olduğu bu görevini kendi rızası… ile hattatlardan bu konuda bir arz sunmuş olan Hâfız Ahmedü’l- Yesârî bin Hâfız Mustafa Halife duacılarına ferağ ve el çekmek suretiyle elinde bulunan tezkiresini teslim etmiştir. Ömer Efendi’nin feragatıyla boşalan bu vazifenin Ahmedü’l- Yesârî’ye tevcih ve eline de berat verilmesi... arz olunur.
5 Muharrem 1243 (29. 07. 1827)
Meşreb-zâde Mehmet Arif
Evkaf müfettişi

İşbu talep Şeyhülislam Tahir Efendi tarafından Sadaret’e arz olunmuş, Sadaret ise 31 Temmuz’da Ahmedü’l- Yesârî’ye berat verilmek üzere bir buyruldu çıkarmıştır.

Bundan sonrası ile ilgili başka henüz herhangi bir belge ele geçmemiştir.

4- 1840’lı yıllarda hayatta olan ve 1840 Şubat ayında Salıpazarı’nda oturan Hattat Ömer Rıfkı Efendi. 1847 yılına ait bir kayıtta ise bu zatın Tophane’de sakin olduğu yazılı. Zaten Tophane ile Salıpazarı birbirine uzak ve farklı yerler de değiller.


5- Beşinci sırada yer alan Hattat Ömer Efendi biraz eski tarihte olmakla beraber bu güne yetişmiş olma ihtimali de vardır. Bu Ömer Efendi ile ilgili Sadaret arzı ve II. Mahmud’un hatt-ı hümayunu şöyledir:

“...Beylerbeyi ve İstavroz’da bulunan sıbyan mektebi talebesi, Kebeci-zade Vasfi Efendi merhumdan yazı meşk etmekte iken Vasfi Efendi’nin vefatı cihetiyle hocasız kalmış bulunmaktadırlar. Beylerbeyi’nde sakin Silahdar-zade müteveffa Mehmed Bey’in imamı Hattat Ömer Efendi yazı talimine muktedir bulunduğundan o mekteplere meşk hocası olarak tayini hususu ahali tarafından arzuhalle istida olunmuştu. Bunun için lüzumlu kayıtlar çıkartılıp evkaf nazırına havale olunmuştur. Buna göre Humbarahane civarında yeni inşa olunan mektebe yevmiye 30 Akçe, Beşiktaş’ta Yahya Efendi civarında yapılan mektebe yevmiye 40 Akçe ile meşk hocaları tayin olunduğu da kayıtlardan anlaşılmış bulunmaktadır. İşbu kayıtlar doğrultusunda... irâde buyrulacak miktar maaş ile meşk hocası tayini... de i’lam olunmuştur. Halkın verdiği arzuhal de görülmek üzere arz ve takdim kılınmış olmakla... Ömer Efendi’nin sözü edilen mekteplere ferman buyurulacak miktar maaş ile meşk hocası olmak üzere gereken tayin işlemlerinin yapılacağı arz olunur... Ferman yüce padişahımızındır.”

Bu arzın üzerine II. Mahmud şu hatt-ı hümayunu derc etmiştir:
“ Kaymakam Paşa,

İşbu takririn ve ilam olunmuş olan arzuhal manzûr ve malumum... olmuştur. Mumaileyh Ömer Efendi’ye emsaline tatbikan kendi vakıflarımdan günlük 40 akçe vazife tahsisiyle istid’â olunduğu gibi o mekteplere meşk hocası olarak tayini, lazım gelen ilm ü haberi verilerek tanzimine ibtidar olunsun.”

Levhaların Talihsiz Günleri

Kadıasker Efendi tarafından yazılan bu muhteşem levhalar 1849 yılından Ayasofya'nın müze yapıldığı Şubat 1935 yılına kadar yerlerinde kalmış, bu tarihten bir müddet sonra ise indirilerek bir köşeye terk olunmuştu. Bu yıllarda levhaların ne durumda olduğunu Erdem Yücel Bey’in makalesinden özetle takip edelim:

Ayasofya’nın müzeye tahvili çalışmaları yapılırken levhaların durumu gündeme gelmiş. Durumu Kültür Bakanlığı’na yazan İstanbul Müzeleri Genel Müdürü Aziz Ogan levhaların yerlerinden indirilmesinin hem zor hem de nakledilmesi düşünülen Sultan Ahmet Camii’nin kapılarından içeri sokulamayacağını belirtip, indirme işinin “ bu işte ehil bir kimse bulununcaya kadar“ bir müddet de tehirini talep etmiş. Bu arada komisyon “...bu eserlerin çok kıymetli olduklarını ve Sultan Ahmet Camii’nin mimarî yapısına da uygun düşmeyeceğini...” belirten bir de rapor hazırlamış. Bu, gerçekten çok dikkate şâyan ve bu heyet için de yüz akı sayılması lazım gelen bir rapor. Bu yazışmalar sırasında vakıflar mezkûr ehil kimseyi Bekir Şükrü Egeli’yi bularak levhaları indirtmiş. Bu arada levhaların birisi de kırılmış. Sultan Ahmed’e de taşınamayan bu levhalar Ayasofya’nın içinde yerde, tahta iskeleler üzerine terk edilmiş. 1949’da tekrar yerlerine asılıncaya kadar böylece kalmışlar.

Levhaların Yeniden Asılması

Bu dev sanat eserlerine reva görülen bu muamele birçok sanatseveri yaralamıştı. Bu işe bir çare aranırken İbnülemin Mahmut Kemal İnal Müze Müdürü Muzaffer Ramazanoğlu Bey’le görüşüp levhaların yeniden eski yerlerine asılmasını rica etmiş. O da bu işe hazır olduğunu ancak lüzumlu para bulunması halinde mümkün olabileceğini söylemiş. Bu iş için lüzumlu olan parayı hayırsever işadamı Nazif Çelebi sağlamış. Bunun üzerine Ekrem Hakkı Ayverdi işin mimarî tarafını deruhde ederek işe koyulmuş. Levhalar yeni baştan tamir edilerek 28 Ocak 1949 tarihinde yerlerine tekrar asılmışlardır.

İbrahim Alaeddin Gövsa bu işten haberdar olmadan tam da bu günlerde bu levhaların mutlaka yerlerine asılmasını talep eden bir yazı kaleme almış.

Ayasofya’yı tenvir eden bu anıt levhaların bizlere intikalini sağlayan ama bugün hepsi de merhum olan bu dört hamiyyetli şahısdan biraz söz etmeği hat sanatı adına bir minnet ve şükran borcu olarak kabul ediyorum.

İşbu zevattan İbnülemin Mahmut Kemal İnal (1870- 1957) ile Ekrem Hakkı Ayverdi (1900-1984) benim anlatmama gerek olmayan kişiler. Kısaca bu iki zat-ı muhterem bu memleketin taşına toprağına, bu ülkenin insanlarına olan sevdalarını ortaya koydukları eserlerle isbat etmiş gerçek birer vatanseverdirler. Onlar verdikleri muhteşem ve muhalled (ebedî) eserleri ile her zaman yaşayacaklar. Bu iki değerli büyüğümüz, tek kişilik birer akademi hüviyetini haiz vasıfları ile de kültür ve medeniyet tarihimizde hakkıyla yerlerini almışlardır.

1945- 1955 yıllarında Ayasofya’da müdürlük yapan Muzaffer Ramazanoğlu’nun Adanalı yüzlerce yıllık meşhur Ramazanoğulları’na mensup olduğunu tesbit ettim. Aile binlerce, belki on binlerce kişiden oluşunca akrabalar artık birbirlerini tanıyamaz olmuşlar. Dolayısıyla şu anda direkt olarak onun soyundan gelenlere ulaşamadım. Bu bakımdan onunla ilgili ciddi bir şey yazamıyorum. Ama her şeye rağmen bu zatın öyle bir zamanda gösterdiği gayret, hamiyyet ve cesaret hakikaten takdire şâyandır.

Nazif Çelebi’ye (İsparta 1907- İstanbul 1988) gelince, bu kıymetli insan daha çok kayınbiraderleri ile beraber gençlere, muhtaçlara... kısaca her türden yardıma muhtaç insanlara sunduğu hizmetleriyle bilinen hayırsever bir kişidir. Bizzat verdiği, verilmesine sebep olduğu binlerce burs ve bağışlarıyla bu ülkenin ilim, irfan hayatında imzası olan mechul kimselerden birisidir. Çok sosyal, sahip olduğu nimetleri çevresine, muhtaçlara dağıtmaktan zevk alan (diger-gâm, diger-bin) bir kişi.

Oğlu Vefa Çelebi Bey’in ifadesine göre Nazif Çelebi merhum bir zaman Anıtlar Yüksek Kurulu’nda da çalışmış. Bu çalışmaları sırasında çok sayıda tarihî eserin tamir edilip kurtarılmasında da ön ayak olmuş. Nazif Çelebi bu meziyetlerine ilaveten hat sanatının da hakiki sevdalılarından birisi imiş. Refikası Müşerref Hanım ile beş kızına bu sanatı kazandırmak için 1953’ten itibaren Hattat Halim Efendi’den dersler aldırmağa başlamış. Bu hususta çok da titizmiş. O kadar ki; karlı bir kış gününde, çocuklardan birisi yüksek ateşten muzdarip olduğu halde onları alıp Hattat Halim Özyazıcı’ya derse götürmüş. Halim Efendi’nin vefatından sonra da 1965’ten 1973’e kadar Hattat Hâmid Bey’i Salı günleri evinde ağırlayarak bu hassasiyetini sürdürmüş. Bu tarihten sonra gerek Hâmid Bey’in ihtiyarlığı ve gerekse kerimeleri hanımların evlenip yazıya pek zaman ayıramamaları sebebiyle iş aksamış. Nazif Çelebi’nin Eyyub Sultan’da vefatından yıllar önce yaptırdığı âile kabristanındaki Halim Efendi’nin yazıları da Halim Efendi’nin hat sahasında verdiği ebedi şaheserlerindendir.

Son söz

Hat tarihimizin bu ölümsüz şaheserleri olan Ayasofya Levhalarını bize kazandıran ve ilk yazıldığı günden bu güne emeği geçen, onlara hizmet veren herkesi rahmetle anıyorum.

Bu makalenin hazırlanması sırasında büyük fedakarlıklarını gördüğüm Osmanlı arşivi personeli ile Dr. Süleyman Berk’e, bu makaleye konu olan levhaların fotoğraflarını çeken Dr. Aras Neftçi’ye de ayrı ayrı teşekkür ederim.

Son olarak XIX. asrın şâir-i mâderzâdı (anadan doğma şâiri) İsmail Safâ Bey’in (1866- 1900) Ayasofya’yı tavsif eden şiirinden işbu levhalarla ilgili mısraları naklederek bitiriyorum. Bu levhalar haşmet ve azametleriyle bir şâire de ilham kaynağı olmuşlar.

Evvel nazara hak ve hakikat gibi çarpar
Elvah-ı celî, hutbe-i ervâh medârı
Lâhût ile sükkânını durmuş kılar işhâd.
Bir dâhiye-i manzar
Her levh-ı cidârı
Her levhası kurs-u ufuk ârâ-yı kamerdir
Avize-i rahşendesi âveng-i kevâkib
Mihrab ise hem şa’şaa-i neyyir-i vekkâd
Pür sun’u hüner
Etraf-ı cevânib.


--------------------------------------------------------------------------------

[1] Öğretim Görevlisi, Marmara Ünv. FEF. Bilgi ve Belge Yönetimi Bölümü (Arşivcilik).
[2] EV: 13486
[3] İrade, Mesâil-i mühimme (İ. Mesail-i MHM) 670
[4] Evkaf Defterleri (EV) 13132.
[5] EV. 13505
[6] A. T.Ş.F. 7 / 1
[7] EV. 13171
[8] Maliyeden müdevver defterler (MAD) 8867 / 69, İbnü’l Emin Mahmut Kemal (İnal),Evkaf-ı Hümayun Nezaretinin Tarih-i Teşkilatı ve Nuzzârın Tarihçe-i Hayatı,Evkaf-ı İslamiye Matb. 1335, Daru’l Hilafet-i Aliyye
[9] O. A. Cevdet Bahriye 8423
[10] EV. 13205
[11] EV. 13483
[12] Mesail-i Mühimme İradeleri 692.
[13] Mesâil-i Mühimme İradeleri 693.
[14] EV. 13451 / 18 b.
[15] Hazine-i Hassa defterleri 697.
[16] İnal M. Kemal, Son Hattatlar, s 563. Maarif Basımevi, İst. 1955
[17] 23 Ekim 1847 tarihli bir kayıtta ”Ayasofya Cami-i Şerifi yaldızcısı Arif isimli şahsın 40 tefelik varak parasını almak için” yaptığı bir müracaat bulunmaktadır. ( MVL 1021) Bu mevzu için çok değerli olduğu anlaşılan bu müracaatın mahiyetini öğrenmek başka belge çıkmadığından bu safhada mümkün olmadı. Bir tefe altın 20 destedir. Bir deste ise on yaprak altına verilen addır.
[18] Kâmus-u Türkî’de battal kağıt ebadı olarak 82 x 57 cm. rakamı veriliyor s. 265
[19] MAD 12508 / 256.
[20] MAD 9337 / ?
[21] Sivas Şeriye Sicilleri, Cilt 28 / 224, 237.
[22] MAD 12517 / 289.
[23] Cevdet Maarif 2378 / A.
[24] Cevdet Maarif 2378 / B
[25] HR. MTV 231
[26] A. TŞF 286 / 15
[27] HAt 27031, tarih (1247)
[28] YÜCEL, Erdem: Ayasofya Levhalarının Hikâyesi, Türk Dünyası Tarih Dergisi sayı 45, Eylül 1990.
[29] İNAL, İbnü’l-Emin Mahmud Kemal, age, s: 161. İst. 1955.
[30] Hürriyet, 25 Ocak 1949.
[31] İsmail Safa, Hissiyat s. 8- 9, Kâinat Kitaphanesi, Müşterekü’l- Menfaa Osmanlı Matbaası İst. 1328.

01.08.2011
05.06.2011
28.01.2011
07.10.2010
02.08.2010
23.07.2010
10.10.2008
desendesign.com Her Hakkı Saklıdır rss ile takip edin