Üye Kayıt
Üye Giriş
Şifremi Unuttum
Şifre kısmını unuttum yazarak giriş butonuna tıkladığınızda adresinize şifreniz gelecektir.
ÜYE OL
GİRİŞ
MENÜ
Güncel Tartışma Sanat Sanatkarlar Eğitim Yayınlar ve Koleksiyonlar Sanat Malzemeleri
 

YARD. DOç. DR.MEHMET MEMİŞ HOCAMIZLA SANAT ÜZERİNE SOHBET

Siteye ekleyen : Klasik Türk Sanatlar Vakfı / Personel

Kendinizden kısaca bahseder misiniz?

1960 Çorum-Bayat doğumluyum. 1980 de Çorum İH. Lisesi'ni, 1984'te Selçuk Üniversitesi İlâhiyat Fakültesini bitirdim. Çocukluğumdan itibaren 1985 yılında memuriyet hayatıma başlayana kadar, okul tatillerimde Çobanlık, Çiftçilik, marangoz ve tamirci Çıraklığı gibi işler yaptım. Yöremizin geleneğine uyarak liseyi bitirdiğim 1980 yılında evlendik. 12 Eylül ihtilalı düğünümüz yapılırken oldu. Onun için ailemizde bu tarihin özel bir yeri vardır.

Hat sanatına ne zaman ve nasıl başladınız?

Lise yıllarında iken bu sanata ilgim vardı. O zamanlar kendimce boyalı kalemlerle Çalışmalar yapıyor ve bunlardan da büyük zevk alıyordum. Çevremde bu işten anlayan bir hoca bulunmadığı için kamış kalemle tanışıp usulünce bir ders alma imkânım olmamıştı. 1980 yılı Ekim Ayında Konya İlahiyat Fakültesine kayıt için gittiğimde, kapıya asılan seçmeli dersler listesinden birini seçmemiz gerektiği söylendi. Listede Hüsn-i Hat dersini görünce duyduğum heyecanı bu günkü gibi hatırlıyorum. Tabi hemen o dersi seçerek kaydımı yaptırdım. O yıl dersimize Şerafeddin Camii imamı Yaşar Hoca geldi. Ucunu kestiğimiz dolmakalemlerle Rik'a hattı yazıyorduk. Hatta birkaç arkadaşla hocamızın camide verdiği özel derslere de katıldık.

İkinci sınıfta aynı derste Hüseyin Öksüz hocamla karşılaştım. Kendisi aslında ticaretle uğraşmakla beraber fakültenin hat hocası olmadığı için dışarıdan geliyordu. Okuldaki derslerde dolmakalemlerle Rik'a hattı yazmaya devam ettik. İlerleyen haftalarda hocam bende biraz istidat görmüş olacak ki, Toptancılar Çarşısındaki Cumartesi derslerine katılmamı tavsiye etti. Dersler Toptancılar Sitesinde, ikinci katta bulunan camiin bitişiğindeki bir odada yapılıyordu. Bu derslerimi hiç aksatmadan devam ettim. Ancak yaz tatillerinde memlekete gidince ara vermek durumunda kalıyordum. Zaten yazın tarlada bahçede Çalışmak zorunda olduğum için yazı Çalışmak pekte mümkün olmuyordu.


İstanbul'a gelişiniz nasıl oldu?

1984 yazında okul bittikten sonra Konya'dan ayrıldık. Öğretmenlik için tayin beklerken (yaklaşık 8-9 ay)de dersimi hocama mektupla gönderiyordum. 1985 Şubat ayında görev yazım geldiğinde tayinimin İstanbul'a Çıktığını öğrendim. O zamanlar geçim endişesi nedeniyle İstanbul'a tayin olanlar pek sevinmezlerdi. Ama ben Çok sevinmiştim. Çünkü İstanbul benim için bir hayaldi. İstanbul'a taşındıktan sonra hocamın tavsiyesi ile Hasan Çelebi hocamın Üsküdar'daki derslerine başladım. Arada ufak fasılalar olsa da yaklaşık dört yıl kadar da Hasan hocamla derse devam ettik.
Daha sonra bir süre de Merhum Prof. Dr. Ali Alparslan hocamın İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesindeki Ta'lik ve Dîvanî derslerine katıldım. Ancak askerlik ve tayin gibi sebeplerle bu dersleri tamamlayamadım.
Bu arada lisansüstü eğitime de devam ettiniz.
Evet, Marmara Üniversitesinde Geleneksel Türk El sanatları alanında (1991-1993) yüksek lisans, Türk-İslam Sanatları Tarihi Anabilim dalında da (1993-1998) doktora yaptım. Doktora yaparken aynı zamanda Urfa Harran Üniversitesinde öğretim görevlisi idim. Yakın illerde alanımda doktora programı olmadığı için İstanbul'da devam etmek zorundaydım. Otobüsle 20 saat süren bu yolu bilmem kaç defa gidip geldim. Ama hayatımın en yorucu dönemlerinden biri idi.


Başka sanat dallarıyla da uğraştınız mı?

Bilindiği gibi Osmanlı'nın yerini alan genç Türkiye Cumhuriyeti'nin hemen her alanda Batı'yı örnek alması, birçok konuda geçmiş kültürümüzden kopmalar meydana getirdi. Yazılmış veya basılmış milyonlarca el yazması kitap ve doküman arşiv ve kütüphanelerde tozlanırken, yeni neslin bunlardan istifade edemez hale gelmesi bu durumun en belirgin örneğidir. Klasik sanatlarımız da bu kopuştan nasibini almıştır. Ürettikleriyle geçimini temin edemeyen birçok sanatkâr başka alanlara yönelirken, hat, tezhib, minyatür, cild gibi sanatlarımız, onlara gönül veren bir avuç azınlığın gayretiyle XX. yüzyıl sonuna kadar taşınmıştır. Zamanımızda ise, Türk toplumunun kültürel geçmişine yeniden yöneldiği, adeta bir kimlik arayışı içinde klasik sanatlarımıza sahip Çıktığı görülmektedir. Bu sanatların dünya Çapında merkezi olan İstanbul da bile yılda bir iki faaliyetin belki duyulduğu yirmi beş otuz yıl öncesinden, artık Türkiye geneline yayılan ve aynı güne geldiği için birbiriyle Çakışan, bu yüzden de takip etmekte zorlandığımız yoğun faaliyetlerin olduğu bu günlere gelişimiz, toplumumuzun bu değerlerine sahip Çıkmasının neticesidir. Bu ilgi klasik sanatlarımızda kalitenin yükselmesine de olumlu yönde etki etmektedir.


İmzalarınızda hangi tabirleri kullanırsınız?

Baştan beri isim ve soyadımdan oluşan bir imza formunu kullanıyorum. Ancak yıllar önce birçok hattatın yaptığı gibi bende bir mahlas belirlemiştim. Son zamanlarda ismimle birlikte (itaatkâr, bağlı anlamındaki) Râmî mahlasını kullanmaya başladım.


İyi bir hat öğrencisi nasıl olmalıdır, onlardan beklediğiniz şeyler nelerdir?

Hat bir tutkudur. Onu Çok sevmeden, Çizgilere âşık olmadan yıllarca sürecek bu zahmete katlanmak mümkün değildir. Güzel işler başarmak ancak Çok Çalışmak ve zamanımızdan, istirahatımızdan fedakârlık etmekle mümkündür. Hat Çalışan kişi, iyi bir gözlemci olmalıdır. Yani hocasının gösterdiği her hareketi izaha gerek duymadan kavrayabilmelidir. İyi bir arşivi olmalı, güzel örnekleri iyi incelemeli, onların inceliklerini kavramaya Çalışmalıdır. Kabiliyet önemlidir ama sabır daha da önemlidir. Sabırla eksiklerini düzeltmeye Çalışmalı, giderek hatalarını azaltmalıdır. Yani bu hafta yazdığı harf geçen hafta yazdığından daha güzel olmak zorundadır. Bir önemli husus da bu sanatın manevi boyutunun farkında olmaktır. Çünkü onun temelinde Kur'an vardır. O bir Kur'an sanatı olduğu içindir ki asırlardır bunca dış etkilere rağmen orijinalitesini koruyarak zamanımıza gelebilmiştir.


Yurt dışı faaliyetlerinizden bahseder misiniz? Bunlarla ilgili anlatabileceğiniz anılarınız var mı?

Küreselleşen dünyada ekonomik ve ticari ilişkiler gibi ülkeler arasında kültürel ilişkilerinde giderek arttığı görülmektedir. Bu sayede Türkiye'deki gelişmeye paralel olarak, başta Hat sanatı olmak üzere Klasik sanatlarımız alanında uluslar arası faaliyetler de önem kazandı. IRCICA'nın ve daha sonra diğer bazı kurumların düzenledikleri uluslar arası yarışmaların bu hususta önemli katkıları oldu. Katıldığımız uluslar arası organizasyonlarda diğer ülkelerdeki sanatkârlarla tanışma ve bu sanatların oralardaki durumunu görme imkânı bulduk. 

Bilindiği gibi Klasik İslam sanatları alanında ülkemiz dünya Çapında zengin bir potansiyele sahip. Bu ortak faaliyetler ülkemizin bu imkânlarını diğer ülke sanatkârlarının istifadesine de açmış oldu. Özellikle İstanbul'da belli sürelerde kalarak buradaki hocalardan ve İstanbul'un zengin örneklerinden istifade ederek kendini geliştiren sanatkârlar var.

İlk yurtdışı faaliyetim yirmi yıl önce gerçekleşmişti. 1990 yılında Almanya'nın Halk Yüksek Okulları Kurumunun daveti üzerine, o zaman öğretmenlik yaptığım için Milli Eğitim Bakanlığının görevlendirmesi ile farklı sanat dallarından üç arkadaşla birlikte, Frankfurt ve Marburg şehirlerinde ben de Hat dalında sergi ve seminerler düzenlemiştim. Çok sayıda Türkün yaşadığı Almanya'da yabancıların bizim sanatlarımıza olan ilgisi beni şaşırtmıştı. Anladım ki Türk sanatını, kültürünü tanıtmak için yurt dışına zaten onlarda var olan batı sanatlarıyla değil, bize ait olan sanatlarla gitmek gerekiyordu. Son yıllarda, gerek yurtdışındaki büyükelçiliklerimiz ve gerekse Çeşitli Türk dernekleri tarafından gerçekleştirilen organizasyonlarda bu gerçeğin fark edildiğini memnuniyetle görmekteyiz.


Türkiye'de sayılı hattatlardan birisiniz, öğrenciler yetiştirdiniz. Bu uzun ve Çok sabır gerektiren yolda verdiğiniz mücadeleleri anlatır mısınız?

Hat sanatı usta Çırak ilişkisi içinde öğrenilir ve öğretilir. Belli bir seviyeye gelen talebenin öğrendiğini başkalarına öğretmek görevidir. Ben de yaklaşık yirmi yıldır elimden geldiğince talep edenlere öğretmeye Çalışıyorum. Bunu kendim için bir görev sayıyorum. Şimdiye kadar görevim icabı bulunduğum İstanbul, Şanlıurfa, Sakarya, Kocaeli gibi şehirlerde, resmi görevim dışında sürekli hat kursları düzenledim. Bu derslere yakın Çevreden gelenler de oldu. Hatta uzaklık nedeniyle gelemeyenlere mektuplaşarak yardımcı olmaya Çalıştım. Elbette bunlar fedâkarlık göstermeden olmuyor. Ama bu sayede yetişenlerin olması ve onlarında memleketimizin Çeşitli yerlerinde faaliyet göstermeleri, eser vermeleri benim için en büyük mutluluk.


30 yıldır hat sanatıyla uğraşıyorsunuz. Hat eğitiminden, hat sanatından ne gibi kazanımlarınız oldu?

Hattat ünvanını hak etmek kazanım olarak yeter zaten. Hak edip etmediğimi bilmiyorum ama hak etmeye Çalışıyorum. Hattatlık sadece güzel yazı yazmak değildir. Onun kültürüne vakıf olmak ve sorumluluğunu yüklenebilmektir.


Röportaj; Deniz KADIOĞLU

desendesign.com Her Hakkı Saklıdır rss ile takip edin